Mekânsal Planlama ve Göç: Göçün Mekânsal Planlama Üzerindeki Etkileri ve Planlama Perspektifiyle Göç Sorunu

Göç, tarih boyunca insanlığın en önemli olgularından biri olmuştur ve bu nedenle göçün nedenleri, türleri ve sonuçları üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle son iki yüz yıl içinde göç olgusu, sanayileşme, küreselleşme ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte daha karmaşık ve çok boyutlu bir hale gelmiştir. Günümüzde göç, sadece ulusal sınırları aşan bir olgu değil, aynı zamanda uluslararası boyutta da önemli sorunları beraberinde getiren bir olgudur. Bu bağlamda, göçün mekânsal planlama üzerindeki etkileri ve planlama perspektifiyle göç sorunu üzerine odaklanmak, hem göç olgusunun anlaşılması hem de sürdürülebilir mekânsal planlamanın sağlanması açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu çalışma kapsamında, göçün nedenleri, sonuçları ve türleri gibi temel konular ele alınarak, mekânsal planlama perspektifinden göç olgusunun analizi yapılacaktır. Bu analiz, göçün sadece bir demografik değişim değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler yaratan bir süreç olduğu gerçeğinden yola çıkarak, mekânsal planlama disiplininin bu süreci nasıl ele alması gerektiğine dair öneriler sunacaktır. Sonuç olarak, bu çalışmanın amacı, göç olgusunun mekânsal planlama üzerindeki etkilerini ve bu etkilerin nasıl yönetilebileceğini ortaya koyarak, daha etkili ve sürdürülebilir mekânsal planlamanın yol haritasını çizmektir.

1. Giriş

Göç, tarihsel olarak insanlık tarihinde önemli bir yer tutan ve çağın en önemli toplumsal olaylarından biri olarak kabul edilen bir olgudur. İnsanlar tarih boyunca çeşitli nedenlerle yer değiştirmiştir ve bu hareketlilik günümüzde daha da artmıştır. Özellikle sanayileşme, küreselleşme ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte göç olgusu daha karmaşık bir yapı kazanmıştır. Göçün sadece fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları olan çok yönlü bir süreç olduğu günümüz koşullarında mekânsal planlama açısından göçün analizi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, göçün nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili literatüre dayalı bir inceleme yapılarak, mekânsal planlama perspektifinden göç olgusunun analizi ve planlama yaklaşımları ele alınacaktır.

2. Göç Olgusuna Genel Bakış

Göç, bireylerin veya grupların belirli nedenlerle bulundukları yerden başka bir yere hareket etmeleri sürecidir. Bu süreç tarih boyunca insanlık için önemli bir olgu olmuş ve birçok araştırmacı tarafından farklı açılardan incelenmiştir. Özellikle göçün nedenleri, türleri ve sonuçları üzerine yapılan çalışmalar, göç olgusunun daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Göçün tarihsel gelişimine bakıldığında, ilk insanların yiyecek bulmak amacıyla gerçekleştirdikleri yer değiştirmelerin bu olgunun en eski türleri olduğu söylenebilir. Tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla birlikte ise göç daha planlı bir hale gelmiş ve insanlar çeşitli nedenlerle yaşadıkları yerleri terk etmeye başlamıştır. Sanayi devrimiyle birlikte göç hız kazanmış; kırsaldan kente, gelişmekte olan ülkelerden sanayileşmiş ülkelere ve nihayetinde farklı kıtalar arasında göç hareketliliği artmıştır.

Göçün günümüzdeki en önemli özelliklerinden biri de uluslararası boyutta gerçekleşmesidir. Bir ülkenin sınırlarını aşan göç hareketliliği, sadece o ülke içinde oluşan sorunlarla sınırlı kalmayıp, gönderici ve alıcı ülkeler arasında da önemli ekonomik ve sosyal etkileşimlere yol açmaktadır. Bu durum, ülkeler arasındaki işbirliği ve anlaşmaların önemini artırmakta; göçmenlerin haklarının korunması ve göç süreçlerinin daha insani koşullarda yönetilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Literatürde göçün nedenleri dört ana başlık altında incelenmektedir: ekonomik, sosyal, siyasi ve doğal nedenler. Ekonomik nedenler arasında daha iyi iş fırsatları veya yaşam standartına sahip olmak için gerçekleştirilen göçler yer alırken; sosyal nedenler eğitim veya sağlık hizmetlerinden daha iyi faydalanmak gibi sebeplerle gerçekleştirilir. Savaş veya siyasi baskı gibi güvensiz ortamlardan kurtulmak için yapılan göçler ise siyasi nedenler arasında sayılabilir. Son olarak iklim değişikliği veya doğal afetler gibi sebeplerle gerçekleştirilen göçler de doğal nedenler kapsamındadır. Göçün bu dört kategorideki nedenlerin birbirini etkileyebileceği ve örneğin ekonomik kalkınmanın doğal afet riskini azaltabileceği gibi sosyal huzurun da kalkınmaya olumlu etki yapabileceği göz ardı edilmemelidir.

Göç türleri arasında en sık rastlananlar uluslararası iş gücü hareketliliği ve sığınmacı hareketleridir. Birincisi ekonomik kalkınma ile doğrudan ilişkilidir; kişilerin daha iyi gelir elde etmek amacıyla geçici veya kalıcı olarak başka ülkelere çalışmaya gitmeleri şeklinde gerçekleşir. Sığınmacı hareketleri ise savaş, iç çatışma veya insan hakları ihlalleri gibi sebeplerle gerçekleşir ve genellikle acil insani yardım gerektiren durumlar olarak karşımıza çıkar. Son yıllarda ülkemizde yaşanan mülteci krizinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir; savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen kişilerin sayısının 4 milyonu aştığı bilinmektedir.

Ülkemizde gerçekleşen göç hareketliliği hem iç hem de uluslararası boyutta önemli etkilere sahip olmuştur. İç göçün en önemli nedeni ekonomik faktörlerdir; iş olanaklarının artması veya eğitim fırsatlarından yararlanmak amacıyla gerçekleştirilen hareketlilik dikkat çekicidir. İstanbul’un iç göçe açık olması da bu durumu örneklemektedir; son 20 yılda şehir nüfusunun yaklaşık 3 milyon artmasıyla birlikte 2019 verilerine göre İstanbul’un 15 milyon nüfusa sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum hem şehrin sunduğu imkanların artmasını sağlamakta hem de altyapı sorunlarının çözülmesi gerekliliğini gündeme getirmektedir.

Ülkemizde gerçekleşen uluslararası göç hareketliliği ise komşu ülkelerde yaşanan savaşlar veya siyasi istikrarsızlık gibi nedenlerle gündeme gelmiştir; Irak ve Suriye’deki çatışmalar Türkiye’yi alıcı ülke konumuna getirmiştir. 2019 verilerine göre Türkiye dünyada en fazla mülteci barındıran ülke olup bu rakam 4 milyonun üzerindedir. Geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin sayısı ise 3.6 milyondur; diğer taraftan uluslararası koruma başvurusu yapan Afgan ve İranlıların sayısı da 200 binin üzerindedir. Bu durum ülkemizdeki demografik yapının değişmesine neden olduğu gibi aynı zamanda ekonomik ve sosyal etkileşimleri de gündeme getirmiştir.

3. Göçün Nedenleri

Literatürde göç nedenleri genellikle dört ana başlık altında toplanır: ekonomik, sosyal, siyasi ve doğal nedenler. Bu kategoriler arasındaki etkileşimlerin de göz önünde bulundurulması gereken bu ayrımın ötesinde eğitim için göç veya kırsaldan kente yer değiştirme gibi alt türlerin de var olduğu söylenebilir.

Ekonomik nedenler en yaygın görülen göç sebebidir; kişilerin daha iyi iş fırsatları veya yaşam standartına sahip olmak için gerçekleştirdikleri bu hareketlilik geçici veya kalıcı olabilir. Örneğin tarım işçilerinin sezonsal olarak başka şehirlere gidip gelmeleri ekonomik amaçlı geçici iş gücü hareketliliğine örnek teşkil edebilirken yurt dışında çalışma veya eğitim bursiyeli olarak öğrenim için gitmek daha kalıcı uluslararası göç türlerindendir.

Sosyal nedenler arasında ise daha iyi eğitim imkanı veya sağlık hizmetlerinden faydalanmak gibi sebepler yer alır; özellikle kadın ve çocukların eğitim için gerçekleştirilen aile göçü üzerinde durulmalıdır. Doğal nedenler arasında iklim değişikliği veya doğal afetler gibi sebeplerle gerçekleştirilen göçler yer alırken siyasi nedenler arasında ise savaş veya iç çatışma gibi güvensiz ortamlardan kurtulmak için yapılan hareketlilik söz konusudur.

Bu dört kategorideki nedenlerin birbirini etkileyebileceği göz ardı edilmemelidir; örneğin ekonomik kalkınma doğal afet riskini azaltabileceği gibi sosyal huzurun da kalkınmaya olumlu etki yapabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizde gerçekleşen iç göç hareketliliğinin en önemli nedeni ekonomik faktörler olup İstanbul’un bu bağlamda sunduğu imkanlar artmıştır; diğer taraftan uluslararası ölçekte Irak ve Suriye’de yaşanan savaşlar ülkemizi mülteci alıcı ülke konumuna getirmiştir.

4. Göçün Sonuçları

Göç olgusunun hem bireyler hem de toplumlar üzerinde çeşitli sonuçları bulunmaktadır; bu sonuçlar olumlu olduğu kadar olumsuz da olabilir. Bireyler açısından değerlendirildiğinde göçün en önemli olumlu sonucu kişilerin hayatlarında yeni fırsatlar sunmasıdır; daha iyi eğitim imkanı veya sağlık hizmetlerinden faydalanmak gibi sebeplerle gerçekleştirilen göçler bireylerin gelişimine katkı sağlar. Ancak bu hareketliliğin bazı olumsuz etkileri de gözlemlenebilir; örneğin ayrıldığı çevredeki arkadaş grubundan uzak kalan gençlerde yalnızlık hissi artarken eğitimde de motivasyon düşüklüğü görülebilir.

Toplumlar açısından değerlendirildiğinde ise göçün olumlu etkilerinden biri beyin gücü olarak adlandırılan nitelikli iş gücünün ülkeler arasında gerçekleşen harekete bağlı olarak yer değiştirmesidir; bu sayede gelişmiş ülkeler ihtiyacı olan iş gücüne ulaşırken gelişmekte olan ülkeler de işsizlik oranlarının düşmesine katkı sağlayan iş gücüne sahip olur. Diğer taraftan ülkemizde yaşanan mülteci krizi hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olduğu gözlemlenen bir durumdur; savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen 4 milyondan fazla mültefi ülkemiz ekonomisine katkıda bulunmakla birlikte aynı zamanda altyapı sorunlarının çözülmesi gerekliliğini de gündeme getirmiştir.

Göçün mekânsal planlama üzerindeki etkileri ise oldukça kapsamlıdır; hem olumlu hem de olumsuz etkiler gözlemlenebilir. Olumlu yönde etkileyen faktörlerin başında nitelikli iş gücünün ilgili sektörlere katılım sağlaması gelirken diğer taraftan eğitime önem veren kültürel etkileşimin artması da olumlu sonuçlar arasında sayılabilir. Ancak mülteci krizinin yarattığı altyapı sorunları evsiz barksız kalan kişilerin sayısının artması gibi olumsuz etkiler de gözlemlenmektedir.

5. Planlama Perspektifinden Göç Sorunu

Mekânsal planlama disiplini, genellikle ortaya çıkan problemler ile mevcut potansiyellerin uyumlu hale getirilerek geleceğin mekânlarının tasarlanması süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda planlamanın amacı ortaya çıkabilecek sorunların önceden kestirilerek gerekli tedbirlerin alınması ile mümkün olduğunca az kaynak tüketilerek istenilen yapıların oluşturulmasıdır.
Ülkemizde son yıllarda artan mülteci nüfusu mekânsal planlama açısından önemli sorunlara yol açmıştır; geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin sayısının 3.6 milyonun üzerinde olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra Afganistan ve İran’dan gelen düzensiz göçmenlerin sayısı da 200 binin üzerindedir. Bu durum Türkiye’nin dünya sıralamasında en fazla mülteci barındıran ülke olmasını sağlamakta; aynı zamanda mülteficilerin %90’ının şehirlerde yaşamına devam etmesi dikkat çekmektedir.

Planlama perspektifinden değerlendirildiğinde ise Suriyelilerin Türkiye ekonomisine yaklaşık 10 milyar dolarlık katkı sağladığı hesaplanmıştır; bununla birlikte eğitim alanında 2 milyar dolara yakın harcama yapıldığı da görülmektedir. Ancak mülteci krizinin yarattığı altyapı sorunları dikkat çekici olup özellikle sağlık, eğitim ve ulaşım alanlarında hizmet sunumunda önemli eksiklikler gözlemlenmektedir; Suriyelilerin yaklaşık %60’ının okula gittiği ancak bunun sadece yarısının devlet okullarında eğitim aldığı dikkat çekmektedir. Ayrıca hastanelerde yaşanan yoğunluk sağlık hizmetlerinin sunumunu olumsuz etkilemekte; bunun yanı sıra ruhsal travma yaşayan kişilerin psikolojik destek hizmetlerine ihtiyacı olduğu da bilinmektedir.

6. Sonuç

Planlamanın amaçlarından biri mevcut potansiyeller ile ortaya çıkabilecek sorunların uyumlu şekilde çözüme kavuşturulması olduğundan mekânsal planlama çalışmaları açısından mülteci krizi önemli bir fırsat sunmaktadır; zira krizin çözümü için yaratıcı fikirlerin üretilmesi gerektiği bilinmektedir.

Bu bağlamda ciddi yatırımların gerekeceği ayrıca zaman alacak mülteci krizinin çözüm sürecinde planlamanın önemi oldukça fazladır; şehrin sunduğu imkanlardan herkesin yararlanabilmesi için etkin bir planlamanın yapılması gerekliliği dikkat çekicidir. İstanbul özelinde değerlendirildiğinde şehrin altyapı sorunlarının çözülmesi gerektiği ayrıca evsiz barksız kalan kişilerin barındırılması için yeni konut projelerine ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir; bu durum inşaat sektöründe ciddi bir hareketlilik yaratacağı gibi istihdam açısından da önemli fırsatlar sunacaktır.

Scroll to Top